KUŞ YENİĞİ
Hürdoğan Aydoğdu
Sonbahar Anadolu’da kışa hazırlık zamanıdır. Birçok bölgede adı ‘Güzlek’ olan yerler vardır. Güzlek, kırsal yerleşimlerde güzün geçirildiği, yaz ile kış arasındaki zaman diliminde kara kışı daha kolay geçirebilmek için yiyeceklerin hazırlandığı bölgeyi işaret eder. Her yörede olmamakla birlikte, yaygındır.
Tarhana, bulgur, nohut, fasulye, mercimek,domates, patlıcan, biber ; toprak ne verdiyse kurutulup kışa hazırlanır. Turşu, pekmez, pestil ve sebze meyve, kurutma (kak) geleneği eskiye dayansa da salça ve reçel yapımının geçmişi çok eski sayılmaz.
Her mevsimin meyvesi farklı biçimde değerlendirilir ancak dallarda unutulan ya da kuşların erkenden gelip yokladığı kimi meyveler vardır ki; yaşamı kırsalda geçen bir kuşağın belleğinde önemli bir yer tutar: Kuş yeniği…
Kuş yeniği elmadan armuda, üzümden eriğe birçok meyvenin kuşlar tarafından bir bölümünün yenilip gerisinin bırakılmasıdır. Ahlat, alıç,erik kara yemiş gibi yabani meyveler de buna eklenir. Ancak dağda taşta kuşların yiyebileceği ne varsa bütün meyveler bu listeye eklenebilir.
Bugünkü gibi kuşları hayvanat bahçesinde ya da belgesellerde görmeyen kuşaklar için insanın en eski yaşam yoldaşlarından biri olan bu canlılarla doğanın verdiklerini paylaşmak olağan bir şeydi.
Her sofrada “Kurdun kuşun hakkı” vardır.
Kuş yenikleri ve diğer meyvelere göre daha zayıf, gelişmemiş ya da hastalıklı, yaralı olanlar dalında bırakılır, toplanmaz. Onlar bağ bozumundan sonra, meyvenin toplanmasından, hasatın kaldırılmasından sonra oraya gelecek olan insanların, özellikle çocukların ve onu yiyebilen hayvanların hakkıdır.
Kemal Tahir’in Kelleci Memet romanını duymayan var mı? Orada anlatılan böyle bir tarlada kalan ürünleri toplayarak yaşamını sürdürmeye çalışan topraksız, fakir bir köylünün hikayesi ve kahramanının adıdır.
Bilmeyenler için kelleciyi kısaca açıklamaya çalışacağım. Buğday, arpa, çavdar gibi tahıllar iyice kuruduktan sonra biçilir. O kadar kurumuş olur ki; sapına dokunduğunuzda gövdeye ağır gelen kelle ( buğday, arpa, çavdar’ın başağına bir çok yörede kelle denir.) koparak sıçrayıp toprağa düşer. Bu kelleler deste yapılırken ve kalanlar tırmık ile de alınamaz ve tarlada kalır. Tarlanın sahibi hasatını tarladan topladıktan sonra ve oraya hayvanlar girmeden önce tarlası olmayan, geçimini başkalarının işlerini görerek ve ya onların yardımları ile sürdürenler, girip bu kelleleri toplayarak, elde edecekleri buğdayı öğütüp, ya da bulgur, düğür, yarma yaparak yerler. Onlar kışlık yiyeceklerini tarlalarda kalanları toplayarak, bozulan bağlarda ,bahçelerde kalanları başaklayarak ( bağda, bahçede, ağaçta hasatın toplanmasından sonra kıyıda köşede, görülmeden kalanların toplanması işine “başaklama” denir bir çok yörede. Özellikle çorum, Amasya…Bu deyim biçilmiş, hasadı toplanmış tarlalarda kalan başakların toplanmasından dolayı tarlalarda ve ağaçlarda kalanların toplanması işine denir.) sağlarlar. O nedenle de bu işi yaparak geçinenlere de “kelleci” denir.
Ekeneği az olanlar tarladan hasadı kaldırdıktan sonra ayrıca yanlarına torba, çuval alarak ve ya önlerine birer önlük kuşanarak bu kelleleri toplarlar.
Kuşların bir parçasını yediği elma, armut ya da üzüm gibi meyvelerin ısırılan kısmı sonbahar güneşinin altında hafifçe kurur, geri kalan kısmı ise tazeliğini korur.
Kurdun kuşun hakkını düşünerek sofrasından kalkan insanlar da, kuşların dalda yarım bıraktığı o meyveleri hiç gocunmadan yerler. Hatta kimine göre “kuş yeniği” bir kiraz, elma, kayısı ya da armut daha lezzetlidir. Eğer dalında kalmış kuş yeniği, kuru bir kara kiraz bulduysanız, şanslısınızdır. Yerli bir incir ya da küçük yapılı bir yaban armudu kuş yeniği ise o tada erişilmesi zordur. Ah o dalında kurumuş kuş yeniği kara böğürtlenler...
Köyde yaşamış, yetişmiş olupta çocukluğunda bunları toplamayan, yemesinin tadına, zevkini tatmayan yoktur sanırım.
Yaşadığı coğrafyaya duyduğu güvenle yola koyulan çobanlar, yolcular, askerler, çiftçiler ve gezginlerin azığına katıktır kuş yeniği meyveler.
Anadolu kırsalının dağlık kesimlerinde şu sıralar dallarda kuş yeniği zamanı. Geçmişte tarımsal zehirlerin bu denli yaygın olmadığı dönemlerde, makineleşmenin, asalaklaşmanın moda olmadığı zamanlarda sofrasındaki ve dallardaki bereketi kurtla kuşla bölüşen insanların yaşadığı bu coğrafyanın öyküleri de kuşlarla birlikte birer birer kayboluyor. Çocukların beyin ve bedenlerinin bilgisayar ve cep telefonları tarafından rehin alınmadığı zamanlardı.
Yaşamımızı bayt, kilobayt, cigabayt yenikleri kuşattıkça, kuş yenikleri bu toprakları terk ediyor…
Kuşlar bile yemiyor artık meyveleri…Ne ağız tadı ile yiyebilecekleri meyveler kaldı, nede kuşlar.
Comments