KÖPEK SÜRGÜNÜ: TARİHİMİZDE KARA BİR LEKE
Şimdilerde gene bir düşmanlık aldı yürüdü köpeklere karşı. Katliam yasasının tartışıldığı şu günlerde bir hatırlatma olsun istedim.
En başta açıklamak isterim; “köpek sürgünü” şeklinde bir başlığın herhangi bir insana hakaret etmek anlamında olduğu yanılgısına düşmeyin sakın…
Burada ötekileştirme amacıyla bir başka kişiye söylenen, hakaret için söylenen “köpek” değil; basbayağı patili dostlarımızdan bahsediyorum.
Tarihimizde içimizi sıkan, yüreğimizi burkan, gözyaşlarına engel olamadığımız birçok sürgün hikayeleri vardır. Birçoğu değişik inançlara, milliyetlere sahip insanlarla ilgilidir.
Sürgün, Eski Türkçe’ de kullanılan bizden bir kelime; Köken olarak “sür”, yani “gütmek, yürütmek, kovmak” fiilinden türetilmiştir.
Hepimizin bildiği gibi birilerini cezalandırmak amacıyla bir yerden başka bir bölgeye, göndermek anlamına geliyor. Bu hiçbir zaman daha iyi bir yaşam sürecekleri bir yer olarak düşünülmemiş, aksine perişan olmaları hedeflenmiştir.
Ancak… İçerisinde sürgün kelimesi geçen bir cümlenin öznesi olarak aklımıza direkt olarak bir birey ya da bir grup insan topluluğu geliyor değil mi?
Oysa, geçmişte bu coğrafya bir köpek sürgünü ile de sınandı. Hem de katliam diyebileceğimiz nitelikte bir sürgün!
Bu korkunç ve utanç verici olay Sivri Ada ’da, nam-ı diğer Hayırsız Ada ’da yaşandı…
Hayırsız Ada tarih boyunca sürgün yeri olmuştur.
Hayırsız Ada, Bizans döneminde ünlü ya da güçlü kişileri cezalandırmak amacıyla alıkonma yermiş.
Güç sahibi ve kural koyucular açısından faydacı, günübirlik düşünülmüş bir çözüm olmuş aslında; Hem gözünün önünde, hem de ele, ayağa dolaşamıyor!
Osmanlı dönemine gelecek olursak…
Sultan II. Mahmut dönemi. Yani, Osmanlı ’nın siyasi açıdan en bunalımlı ve buhranlı dönemlerinden bir kesit…
Bir İngiliz turist gece vakti Galata ’da köpeklerden kaçmaya çalışırken yüksek bir duvardan düşüp ölüyor.
İşte İstanbul köpeklerinin başı, ilk olarak bu olay ile birlikte belaya girer…
İngiliz devleti Osmanlı İmparatorluğuna bir ültimatom verir. Bunun üzerine ; Sultan II. Mahmut sokak köpeklerinin toplanıp teknelerle Hayırsız Ada ’ya bırakılması için ferman yazdırır.
Köpeklerin toplanması sırasında birçok tatsız olaylar yaşanır. Halkın feryat ve haykırışlarına bir de köpekleri taşıyan teknelerin karaya oturması eklenince, köpek sürgünü Allah’ ın bu uygulamaya karşı olduğu yönünde yorumlanır.
Halkın tepkisi ve yorumları, söylemleri üzerine Sultan II. Mahmut kararını geri alır.
Ancak uğursuzluk bir kere başlamış olur…
Köpek sürgünü laneti olduğuna inanılan bir diğer olay ise,
Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’ nın oğlu İbrahim Paşa ‘nın ordusu ile ta Kahire ’den kalkıp Kütahya ’ya kadar ilerlemesidir.
Takvimler 1865’ i gösterdiğinde,
Bu sefer de Sultan Abdülaziz sokak köpeklerinin toplanıp Hayırsız Ada ’ya gönderilmesi için ferman verir.
Köpekler toplanırken şehirde büyük bir yangın başlar. Beyazıt ’dan Gedikpaşa ’ya kadar tüm evler ve konaklar kömür olur.
Halk anında bu felaketin gerekçesini bulmuştur: Köpekleri topladınız, Hayırsız Ada ’ya sürgün ettiniz. Allah da cezamızı verdi!Köpekler olsaydı yangını önceden haber verirlerdi…
Hünkarın emri ile tekneler yeniden Hayırsız Ada ’ya gider ve köpekleri yükleyip İstanbul ’a geri getirir.
Bizim kültürümüzde kedi ve köpekler, şehrin “diğer sakinleri” olarak halk ile iç içe yaşarlar.
Oysaki yirminci yüzyılın başlarında Avrupa ’da sokaklarda neredeyse köpek kalmamıştı. Parfüm ve kimya, tekstil sanayiinde kullanılmaya başlanmış, köpek kalmamıştır sokaklarda. Tüyü, derisi, boku, her şeyi kullanılmaktadır.
Üretim ilkeldir. Çok fazla fire vermektedir. Üretim tesisleri için ham maddeye(!) ihtiyaç vardır.
Avrupa’ da artan hammadde(!) talebi üzerine 1910 yılında Fransa ile bir anlaşma yapılır.
İlgili anlaşma gereğince İstanbul sokaklarındaki köpekler toplanıp, Fransa ’ya satılacaktır. Bu anlaşma duyulunca halk yine tepki verir. Sokaklarının sakinleri, dostları olan köpekleri vermeyi reddederler. Hatta bunun için direnirler…
Ortada da imzalanmış bir anlaşma vardır. Geri dönülemez.
Bunun üzerine, köpeklerin toplama işi paraya muhtaç olan kişilere ve serserilere bırakılır.
Köpekleri sokaklardan toplama işi sürerken halk isyan eder.
Gemiyle Fransa ’ya gönderilmek üzere Tophane’ de bekletilen binlerce köpeği bir gece baskın yaparak kurtarırlar.
Fransa ile de anlaşma yapmıştı bir kere, bu işin geri dönüşü olamazdı. Bu sefer daha kapsamlı ve daha organize bir toplama işi devreye girer. Askerlere toplattırılır köpekler.
Halk bir kere daha toplanan hayvanları salıvermesin diye başlarına askerler nöbet tutmaya başlarlar.
Yaklaşık seksen bin köpek Fransa ’ya sevk edilmek üzere Tophane ’de bekliyordu.
Bu sefer de Fransa ’dan bir türlü yükleme ve nakil için istek gelmiyordu.
Dile kolay, seksen bin köpek! Beslenmesi de bakımı da ayrı bir sorun olmaya başlamıştı artık…
Fransızların köpekleri istemesi için hükümet ilk olarak fiyatı indirir. Hatta daha sonra da “ver, kurtul” mantığıyla ücretsiz nakletmeyi teklif eder. Fransa gene istekte bulunmaz. Girişimler sonuçsuz kalır.
Artık bu kadar köpeği Tophane ’de daha fazla tutmanın olanağı kalmamıştı. En azından kentin meydanından uzakta bir yere nakline karar verilir.
Seksen bin köpek için yine hedef olarak Hayırsız Ada kararlaştırılır.
Köpeklere adada bir süre daha bakılır. Ta ki Fransa anlaşmayı fesih ettiğini, köpekleri almayacağını bildirene kadar!
Bir süre sonra, seksen bin köpek sürgünde yaşamak üzere hükümet tarafından Hayırsız Ada ’da tamamen kaderlerine terk edilir.
Yokluk zamanı olmasına rağmen bir süre halk yiyecek taşımaya çalışır,
Fakat kendisi zor karnını doyuran halk seksen bin köpeğe nasıl yiyecek yetirebilirdi ki?
Bu coğrafyaya aşık olarak bilinen Pierre Loti köpek sürgünü sırasında yaşananları aşağıdaki gibi ifade ediyor:
“Hiçbir Türk, Hilâl ’e uğursuzluk getireceği söylenen bu onur kırıcı görevi üstlenmek istemedi.Bu yüzden serseriler, işsiz güçsüzler ve haydutlar görevlendirildi.Bunlar işlerini demir kıskaçlarla yapıyorlar, zavallı kurbanlarını boyunlarından, ayaklarından ya da kuyruklarından yakalıyorlar ve onları rastgele kan-revan içinde Hayırsız Ada ’ya götürecek olan mavnalara atıyorlardı.İstanbul ’un diğer bütün köpeklerinden yüzlercesinin yer aldığı Hayırsız Ada, Marmara’ nın ortasında çöle benzeyen bir kayaydı.İçecek bir damla su yoktu, köpekler orada açlıktan ve susuzluktan öldüler ve bu arada bilinçlerini yitirdiklerinden birbirlerini yediler. Adanın yakınlarından bir kayık geçerken hepsi kıyıya geliyorlardı ve yürekleri parçalayan iniltileri duyuluyordu. Bu, iki ay sürdü. Kayıkları ve insanları ne kadar uzakta olursa olsun gördüklerinde, bütün saflıklarıyla yardıma çağırıyorlardı. Ve ben de bu köyün insanları gibiyim…Bütün bunların, toprağımıza uğursuzluk getirmesinden korkuyorum… “
Fotograf:https://www.haytap.org
Hayırsız Ada ’da kaderlerine terk edilen seksen bin köpek açlık ve susuzluktan acılar içerisinde can verdi!!!
Rivayet edilir ki, hayvanların acı acı çığlıkları Anadolu Yakası sahillerinde duyuluyor, sabaha kadar dinmiyordu.
Uzakta da olsa, gözle görünmese bile ölümlerin en net göstergesi tüm sahile yayılan leş kokusuydu. Öyle ki, sahil hattı bu kokudan dolayı yaşanamaz hale gelmişti…
Halk arasında alınan bu ahın bir şekilde çıkacağı, mutlaka bir lanet ile cezalandırılacakları inancı yayılmaya başlamıştı.
İstanbul halkının beklediği uğursuzluk da gecikmedi: Balkan Savaşı patladı..
Arkasından deprem olarak devam etti. Büyük deprem köpeklerin ahına, günahına bağlandı.
Hayırsız Ada seksen bin köpeğin acılar içinde ölümüne ev sahipliği yapmıştı…
Osmanlı hiciv sanatı söz konusu olduğunda listenin üst sıralarında, ŞairNef’i yer alır…
Tartıştığı Tahir Efendi ’ye ithafen kaleme aldığı aşağıdaki dörtlük en önemlilerinden birisidir:
“Tahir Efendi bana kelp demiş,İltifadı bu sözde zahirdir.Maliki mezhebim benim zira,İtikadımca kelp tahirdir…
Nef'i
Kelp, “köpek” anlamında kullanılan bir kelime.Tahir ise “temiz” demek,
Diğer mezheplerin aksine, Maliki mezhebinde köpek temiz bir hayvan olarak kabul edilir.
Kelp tahirdir…,
Bence de kelp tahirdir,
Hatta kelp ile bir alıp veremediğimiz hiç olmadı zaten…
コメント